Kayıtlar

Her gün aynı şeyleri yapmanın verdiği daraltı mıydı yoksa gerçekten artık hiç umut yok muydu hayatıma dair? Ne en yakınım artık en yakınımda ne en çok sevdiğim artık en çok sevdiğim. İyi değilim. Biliyorum. Ne kadar basit bir cümle değil mi? İyi değilim. Oysa bir hayatın özeti yatıyordu iki sözcüğün altında. Ölü bir ruh acıya alışmış bir beden ve mutluluktan korkan bir zihin yatıyordu bu iki sözcüğün altında. Dahası, ne olur beni çıkar bu hayatın karmaşıklığından ne olur bırakma beni karanlıkta diyordu bu iki sözcük. Halbuki çok basmakalıp iki sözcüğün yan yana gelmesiydi insanlar için, her gün duyduğum istisnasız bir cümle.. Ne kadar tuhaf.. İyi değilim dediğinde ciddiye alınmamak. Ne kadar tuhaf acıları kıyaslamak ve ne kadar acınası.. Acınası dünya, acınası insanlık ve acınası hayatlar.. Şimdilerde benim psikolojisi bozuk olan. Varoluşsal boşluğun içinde sürüklenirken ötekileştirilen, ama ne anlamı var ki bunun. Neyi kime anlatabiliyorduk ki nasıl anlatabilirdik? Biz anlatabildiğimi...
İnsanları dinlemekten sıkıldığımı fark ediyorum bu aralar. Kendi iç sesimi bile dinlemediğimi hesaba katınca pek de tuhaf gelmiyor aslında bu bana. Gözlerim hep farklı bir şeyler arıyormuş gibi, ne aradığını ben bile bilmesem de bunu fark etmesi pek de zor olmuyor. Yaprakların yeşilliğinin koyuluğuna dalıyorum bu aralar anlamsız bir şekilde. Saksıların kiremit rengine... Karanlıklara dalıyorum. Boşluklara. Bir yanım soyutlamaya çalışıyor kendini bu yaşamsallıktan,bir yanım ise hala bir umut arıyor tutunacak. Bu git geller içerisindeyken bir de her şey normalmiş gibi yapmak zorunda olmak canımı sıkıyor. Belki de adına "depresyon" dediğimiz olayın içerisine sürüklemek istiyor beni bir yanım delicesine. Bir yanım ise yalnızca sorumluluklarına tutunarak varlığını idame ettiriyor. Dönem dönem içerisine girdiğim umursamaz tavırların, tekrardan bütün bedenime yayıldığını hissedebiliyorum. Yalnızca ben varım. Ben ve kendim. Lakin bu bencillik anlamındaki bir "ben" değil. Ke...

Çırpınışlar

Kara bulutlar geçerken üstümüzden beyaza olan hasret dolar göğsümüzün en derinlerine. Kışı beklersin, kış gelir ve sonra ondan da sıkılırsın. Sabah olur akşam olsun dersin ve böylece bir günü heba ettiğini fark etmezsin bile çoğu zaman.. Bazı geceler sabahları zor edersin o gece hiç bitmicek sen o güneşin doğuşunu sanki bir daha hiç göremeyeceksin gibi,delicesine beklersin sabah olmasını.. Yağmur yağar kar yağmasını istersin,kar yağar güneş açsın dersin. Ruhunun huzursuzluğunu bunların hiçbiri geçiremez yine de.. Ümit edersin yine de varoluşunun dünyaya inat olması gibi,yaşamaya inat edersin zorlarsın. Belki bir gün mucize beklemeyi bir kenara bırakırsın. Birgün,günü o gün hatrına yaşamayı öğrenirsin belki de.. Güneş farklı güzel gelir. Bacadan çıkan duman ya da yağan yağmur, karabulutlar... Bitsin diye değil de içindeki mezarlıkların çiçeklerle donatmak için yaşarsın bir gün. Elbet bir gün.

Varken Yoklar

Oysa çok da fazla bir şey istememiştim hayattan kendimce.. Biraz yaşama sevinci sadece. Durduk yere sinemaya bir bilet almak mesela ya da bir tiyatroya.. Birden bilmediğim sokakları gezmek ufak bir müzik eşliğinde.. Üzerinden defalarca geçilmiş tozlu topraklarda yürümek.. Bir akşamüstü elimde biramla kumsalda sabahlamak... 2-3 yakın arkadaş. Yoldaş denmeli belki de bilmiyorum.. Sadece biraz yaşama hevesim olsun istedim. Hayallerim yitmesin karanlıklarda. Suya yazmayayım hayallerimi beklentilerimi.. Güneşin doğuşu mutluluk getirsin mesela yıldızların ışığı da.. Çok seviyim mesela ama delicesine değil aklı başında.. En çok da dost istedim hep yanımda,anlayan,yargılamayan,yapmacık olmayan.. Ben en çok anlaşılmak istedim,en çok yazmak istedim en çok istediğim zamanlarda hiç olmadı mesela.. En çok istediğimde yoktu tek bir yaşam sevinci kırıntısı bile,tek bir dost bile ve tek bir cümle bile. Kafiyelerimi dizmek istediğimde bile yoktu birinden bile eser.. Şimdi en çok seni istediğimde en çok...
Canı yandığında bambaşka bir insana dönüşüyor musunuz sizde? Kalbinizin daha katı olduğunu,bir anlık acıma duygunuzu vicdanınızı yitirdiğinizi hissediyor musunuz? Yıllarca canı yanmış bir insanın yapabileceği başka bir şey var mıdır ki sanki? En çok sevdiklerimiz tarafından terkedilip yalnız kaldığımızda güvenimiz kırılmamış mıydı zaten? Denizin ufuk noktasında bir yerlerde gibiydik adeta. Varla yok arası bir şey.. Ya da var ama yalnız,uzak.. Güven denilen bu duygu ne tuhaf bir his aslında. Her zaman pamuk ipliğine bağlı. O ipliklerden biri koptuğunda artık hiçbir şey eskisi gibi olmuyor. Kırıldığıyla kalıyor insan.. Elinden bir şey de gelmiyor. Her şeyin bittiğini sanıyor ama yine sabah oluyor ertesi gün yine güneş doğuyor.. Her şey devam ediyor. Sadece geriden yetişmeye çalışan işte bu acı içindeki insanlar oluyor. Ya da belkide hayat bunlar olmadan yaşanması mümkün olmayan bir süreç.. O kazık en az birkez yenilecek,varoluşsal sancılar çekilecek,terkedilecek ve ihanete uğrayacaktık a...
Yazmaktan kaçmanın anlamı büyük bende. Bu bir nevi kendi düşüncelerimden kaçışım. Boğulacağımı düşündüğümden belki de.. Düşünceler içerisine girdiğimde karlar yağmurlar yerine küller yağıyor başımdan aşağı.. Aslında kaçamıyoruz dimi? Ne büyük çelişki. Çaresiz kalmak böyle bir şey belki de gitgeller içerisinde yaşamak. Kurtutulamamak kurtulacağını sanarak.. Mutluluk beklerken kendini mutsuz etmek ve fazlası..
Kabul etmesem de çoğu zaman çok şey bekliyordum hayatın kendisinden. Herkesin aksine bunun bir hata olduğunu biliyorum. Uzun süre önce sürekli Tanrı'ya bir şeyler için yalvarmayı bırakmıştım zaten. Yaşam mücadelesi içindeki her varlığa yardım eli uzatmadığı gün hem de. En çok da bu yüzden kızıyorum kendime,beklentilerime ve de mükemmeliyetçi tavrıma. İnsan olduğumu unutup aşkın bir varlıkmışım gibi davranıyorum kendime de çoğu zaman. Sanki her şeyin en doğrusunu yapmak zorundaymışım gibi. Yapamadığım kesindi. Sorun yalnızca iç hesaplarımda,kafamdaydı.